Sayfalar

6. GÜN

Sıradan bir gün. Gerçekten de sıradan bir gün...
Böyle düşünecek kadın.

Erkekse farklı hissedecek uyandığında bile. Başka gerinecek, başka esneyecek, yüzünü değişik el hareketleriyle sıvazlayacak. Biten sabunun yerine yenisini koyup onunla yıkayacak ellerini; ilk kez deneyecek o kokulu sabunu.

Yatağından kalkıp salona gidecek kıvırcık saçlı kadın. Annesini koltukta gazete okurken bulacak. "Günaydın."
"Ee, ne yapalım bu güzel hafta sonunda?" diyecek annesi. "Hiç" diye cevap verecek kadın; "Hiç bir şey yapasım yok." İçinde bir şeyler birden çekilmiş gibi...

Telefonu kaptığı gibi ezbere bir numara yazıp kulağına götürecek sabırsızca. "Günaydın, naber? Bugün çok enerjik hissediyorum oğlum! Kesinlikle bir şeyler yapmalıyım diyorum; ne dersin, yapalım mı?"
Kahvaltı için arkadaşının yakın denebilecek mesafedeki evinde buluşmak için sözleşecekler. Islık çalarak giyinecek erkek. Aynada kızıl sakallarına bakıp, "Kessem mi biraz acaba, değişiklik olur..." diyecek kendi kendine. Erteleyip, belki de vazgeçip, çantasına ne bulursa doldurup çıkacak evden.

Durağan bir gün geçecek.

Hareketli bir gün geçecek.

Hava yavaşça kararırken yumuşacık koltuğunda ayaklarını kendine çekecek kadın. Kucağındaki kitabı okumaya devam edecek.

Kalabalık bir grubun içinde gülüp konuşmaya devam edecek erkek. En sevdiği dostlarıyla beraber güzel bir akşam geçirmekte olacak. İçinde tanımlayamadığı bir hafiflik hissedecek. O gün neden öyle hissettiğini anlayamayacak ama çok farklı bir gün... Böyle düşünecek erkek.

Hayatı boyunca bulamadığı aşkın yaklaşan adımları kadının dünyasını sarstıkça değişecek ruh hali. Ruh hali değişirken önce gözlerinde, ardından kollarında, sırtında, bacaklarında, dudaklarında, ağzında, kalbinde, ruhunda delikler açılacak kadının. Yavaş yavaş... Hazır hale getirilmeye başlanacak kadın; haberi olmayacak.

5. GÜN

Gecenin sabahında bıraktığımız gün başlamış olacak. Bir gün ne zaman başlar? Siz uykudayken mi? Yoksa tam da siz uyandığınızda mı başlar "sizin" gününüz?

O sabahın başlamasının ardından birkaç saat geçtiğinde kıvırcık saçlı kadın yeni uyanmış olacak. Uyanıp kitaba uzatacak elini hemen. Yine heyecanlanacak okurken. Sevdiği kitapları okurken hep nasıl heyecanlanıyorsa öyle... Böyle düşünecek kadın; "Güzel bir kitap okuduğumda nasıl da heyecanlanıyorum..."
Kafasında bir sayfa belirleyip, oraya gelip, ayracını yerleştirecek. Sayfaları koklayacak, gülümseyecek. Boş ve guruldayan midesini duyacak, doyuracak.

20 kilometre ötede; lacivert çarşaflı, erkek parfümü kokan yatak, saatler önce düzeltilmiş olacak. Sıcak yataktan kalkan sıcak vücut, o saatte biraz soğuk sonbahar havasında kendini sıcak tutmaya çalışacak. Kirlenmiş sayılabilecek sırt çantasından en sevdiği atkısını çıkarıp boynuna saracak; kırmızı, lacivert, krem rengi çizgileri olan. Ellerini cebine dolduracak.

"Bugün biraz daha soğuk. Kış geliyor." diye geçirecek içinden kıvırcık saçlı kadın. Kalınca giyinip atacak kendini sonbaharlı sokağa.
Rüzgarsız bir soğuk hissedecek. Hiç değilse...
Cadde boyunca yürürken gördüğü tüm kitapçılara girip çıkarak ilerleyecek kadın.

O hafta içinde halletmesi gereken işlerinin çoğunu hallettikten sonra, içindeki rahatlamışlığın verdiği keyifle en sevdiği caddeye doğru yürüyecek kahverengi saçlı kızıl sakallı erkek.
En sevdiği kitapçının önüne gelene kadar hiçbir vitrine bakmama kararı alacak; her zamanki gibi.
Kıvırcık saçlı kadın, iki katlı kitapçının birinci katından içeri girip, iki katlı kitapçının ikinci katına çıkacak.
Kahverengi saçlı kızıl sakallı erkek, iki katlı kitapçının birinci katından içeri girip, birinci katında en sevdiği bölüme yönelecek; her zamanki gibi.

Kahverengi saçlı kızıl sakallı erkek, raflara baktığında en çok gördüğü kitabı alacak eline. Önce arkasına bakacak, sonra kapağına bakacak, sonra rastgele üç sayfa açacak; baştan, ortadan ve sondan. Almaya karar verecek.
Kıvırcık saçlı kadın, kitapçıdan çıkmadan evvel filmlerin olduğu bölüme de bakmak isteyecek. Herhangi bir raftan, herhangi bir film seçip incelemeye başlayacak. Hiçbir fikri olmadığı halde, daha önce hiç duymadığı bu filmi tereddütsüzce kasaya götürecek.

Birinci kata indiğinde, filmlerin yanından geçerken aynı filmi arayacak gözü erkeğin yine. O en sevdiği ama kimsenin bilmediği almadığı film. Satılmış mı diye bakacak. Yerinde olup olmadığını kontrol ettiğinde ilk kez yanılmış olacak. Şaşıracak. Sevinecek. Nedense çok sevinecek.

Kahverengi saçlı kızıl sakallı erkek, eve gittiğinde çantasından çıkaracak poşetsiz kitabını. Bakacak. Bu kez çok daha fazla inceleyecek. Aslında hiç sevmediği bir tür, hiç almayacağı bir kitap... Şaşıracak, kızacak. Ama okudukça sevecek, sevdikçe okuyacak...
"Belki ben de birinin en sevdiği kitabı aldım, benim film bile satıldıysa!" deyip içinden, gülüp geçecek.

Belki... Biri...

4. GÜN

Geceyarısı... Gün değiştirme çizgisinde iki hayat... Onlara göre sıradan bir gün bitti ve sıradan bir gün başlayacak.

Loş ışıkta kitap okumakta olacak kıvırcık saçlı kadın. Yeni keşfettiği sahaftan aldığı, sararmış yaprakları olan bilindik bir kitabı okumaya dalmış olacak. Gecenin zifiri karanlığında kitap okumak, ona yeryüzünde bir tek kendisi uyanık kalmış hissi verecek. Ürkecek. Ürktükçe kitaba sığınacak. Sığındığı paragraflarda bir fikir bulacak: "Şu anda, bir yerde, biri, seninle karşılaşmayı bekliyor. Her zaman, bir yerde, biri var senin için. Senin, her zaman, her yerde tanımak istediğin gibi..." İster istemez yapacak bu yorumu kadın; kelimelerin yerini değiştirip.

Bu kez yumuşak yatağında inip kalkacak göğsü, kahverengi saçlı kızıl sakallı erkeğin. Düşünceleri dilinden çok uzakta; bir tek uyurken. Hepsi zihnine doluşmuş; hayallere, rüyalara dönüşecek. Sabahleyin hatırlayamayacağı bir sürü film izleyecek o gece. Önceki pek çok gecelerde olduğu gibi...
Kulağında eski model müzik çalarının kulaklığı kalmış olacak. Bir yandan da melodiler, sesler, sözler doluşacak kulağına. Oradan bir tünelle beynine bağlanacak tüm sevdiği şarkılar.
Uyandığında huzurlu bir geceden geçmiş gibi hissedecek kendisini. Çok düşünülmüş, çok önemsenmiş gibi bir huzur olacak bu. Güvenli, güvenlikli... Bir yerde, bir zaman, biri...
"Belki..." diyecek. İki dakika sonra unutmuş olarak bir fincan çay koyacak kendine.

3. GÜN

Sıcak, kokulu, küçük bir kahvaltı masası... Çayların dumanı tütecek. Esnemeler bu tabloya fon oluşturacak. Kıvırcık saçlı kadın annesiyle güzel bir sabah geçirmekte olacak. Aklında başka mevzular olmadan, kendini yaşadığı ana vererek doyuracak karnını.

Tozlu, büyük, dağınık bir çalışma masası... Açık kitabın hemen dibinde yumuşak saçlar ve düzenli nefes alışıyla uyuyan bir erkek... "Zrrrr..!" Oflaya puflaya başını ve tutulmuş boynunu hareket ettirecek. Çalan saati vurarak susturacak. "Yine mi ya... Of! Başım..." Kendini sandalyeyle birlikte odanın diğer ucuna sürükleyecek. Gözlüğünü komodinden alıp gözüne yerleştirdiğinde etrafı daha net görmeye başlayacak ve ilk olarak takvimi görecek. "Eyvah! Bugün!"

Güzel bir kahvaltının ardından sakin bir güne başlayacak kıvırcık saçlı kadın. Üstelik bugün biraz da özel bir gün zira bir arkadaşının doğum gününe davetli. Dışarı çıkıp hediye alması gerekecek. "Ne alsam?"

O gün, kahverengi saçlı kızıl sakallı erkeğin en yakın arkadaşının doğum günü. Hiç vakti yok. Akşama kadar vakti var. "Ne alsam?"

20.00
Hava kararmış, rüzgar esecek hafiften.
Kıvırcık saçlı kadının saçları uçuşacak.
Kahverengi saçlı erkeğin saçları uçuşacak.
Karamel rengi kapılı, ahşabın ısısını yaydığı güzel bir kafede kutlanacak bu doğumgünü. Bir grup insan olacak, fazla değil. Pek çoğu birbirini tanıyor, birkaç kişi haricinde. Onlardan biri açacak kapıyı, yeşil ceketini çıkaracak, ortada sırıtarak bekleyen erkeğe doğru yürüyüp sarılacak. "Mutlu yıllar!"
Karamel rengindeki kapı yarım saat sonra tekrar açılacak. Neredeyse yere kadar uzun, bol, rüzgarın esintisini içeri taşıyarak uçuşan bir palto geçecek kapıdan. Çıkaracak üstünü kadın, saçlarını sallayıp eliyle düzeltecek. Arkadaşına gidip sarılacak, öpüşecekler. "Doğum günün kutlu olsun!" Kafenin tuvaletindeki iyi göstermeyen aynada kızıl sakallarına dokunacak kemikli ve damarlı, ince bir el. Yüzünü sıvazlayacak. Suyu açıp yüzünü yıkayacak ardından. Başının ağrısını geçirmek için uğraşacak. Tekrar insanların yanına döndüğünde, en yakın dostu olan siyah saçlı esmer gencin yanına gidip, "Başım fena ağrıyor. Eve gitsem iyi olacak sanırım. Darılmazsın ya bana?" diyecek. "Oğlum ne demek, git tabii. Hay allah! İyi misin?" "Eh işte, dinleneyim iyi olurum herhalde." "Yarın konuşuruz." "Olur. Görüşürüz." Tanıdığı birkaç kişiye "İyi akşamlar!" diye seslenip, yorgun bir gülücükle onların feryatlarını karşılayacak. Durumu bir kez de onlara üşenerek açıklayıp, herkesi tek tek öpmekten vazgeçip kapıya yönelecek. Karşısına çıkan kahverengi sırta omzuyla değip, "Affedersiniz," diyecek. Kadın konuşmaya dalmış, ona bakmadan yol verecek.

2. GÜN

Saat 16.00, yağmur indirecek. Yaz günlerinin gücünün son damlalarını harcayan güneşin çabaları sona erecek ve işte o toprak kokusu!

Kıvırcık saçlı kadın, beyaz koltuğundaki uyuşmuş bacaklarını sallandıracak. "Kaç saattir buradayım," diye düşünürken yabancı olduğu bir ses gelecek sağ kulağına. Yabancı değil, telefonunun zili. İstemeye istemeye koltuktan kalkıp, sarhoş adımlarla telefonu aramaya başlayacak. Sese doğru gidecek fakat onu yanıltan kulaklara sahip olduğunu düşünerek panikleyecek. "Eyvah, telefon kapanacak." Bir koşu taradığı evin mutfağında telefonu bulacak ve açacak. "Alo?" Sesi fazla ince çıkacak, gülecek. "Canım nerdesin, sinemaya gidelim diyorum, hı? Yeni bir film gelmiş." diyecek telefondaki dost ses. Kadın camdan dışarı bakacak, yağmuru görecek, hoşuna gidecek ve "Tamam," deyip, buluşmanın detaylarını konuşup telefonu kapatacak. "Ne diye 18.00 matinesine al biletleri dedim ki!" diyerek hayıflanacak ve yarım saat içinde hazırlanıp çıkması gerektiğinden telaşlanacak. Üstüne apar topar bir şeyler bulup, altına da bol, kareli pantolonunu geçirip aynanın karşısına dikilecek. Yarım saat için fazla gelecek bir özenle saçlarını düzeltip, yüzünü yıkayıp, dişlerini fırçalayıp, vanilya kokulu parfümünü sıkıp, en sevdiği kolyesini takıp, geri çekilerek kendine bakıp kolyeyi çıkartıp, sonra tekrar takıp son bir bakış atarak kapıya yönelecek. "Şemsiye? Tamam. Telefon? Tamam. Cüzdan? Tamam. İçinde para? Evet, var. Anahtar? Tamam."

Yarı kalabalık caddede iki saattir dolanan 3 arkadaş, birden yağmaya başlayan ve şiddetlenen yağmurdan kaçmaya çalışıp, kaçamayıp, son çare olarak yakındaki sinemaya girecekler. "Amma da ıslandık." "Ne vardı sanki şemsiye alsaydım..." "Ee ne yapacağız burada böyle dinmesini mi bekleyeceğiz?" "Ne yapalım peki, sen söyle?" "Şansımıza güzel bir film varmış, bak! Hem de birazdan başlayacak. Girelim mi beyler?" "Harika olur derim!" "Oğlum, ilk kez bir filme gerçekten tam zamanında girebileceğiz!" Gülecekler. Birer bilet alıp, içeriye geçip, oturacaklar.

Kıvırcık saçlı kadın, sarışın arkadaşıyla sokağın köşesinde buluşacak. Arkadaşının saçları yağmurla büsbütün dalgalanmış. Kaşları dahi ıslak. "Merhaba." Öpüşecekler. "Yetişemeyeceğim diye çok korktum yahu. Otobüs de aksi gibi gelemedi bir türlü!"
Birlikte camlı kapıyı ittirip, şemsiyelerini silkeleyerek duvardaki afişlere göz gezdirecekler. "Bak, benim dediğim şu işte." "Biliyorum, haydi girelim."
"A salonunda, değil mi?" "Bilete bak." "Tamam, A'da."

B salonunda, 13. sırada üç gölge fısıldaşacak. "Yeni çıkan filme mi gitseydik yoksa, çok duydum methini." "Baştan söyleseydin oğlum." "Ne fark eder yahu, bir daha da ona gideriz," diyecek biri. Hala nemli çilli yüzüyle, habersizce.

1. GÜN

Yeryüzündeki 2 milyar insana göre güzel olan bir sonbahar sabahı, Dünya kendi ekseni etrafındaki dönüşünü bir kez daha tamamlamış olacak ve dünün üzerinden geçen 24. saatin sonunda güneş yine doğacak.

Yeryüzündeki 2 milyar insandan biri olan, kıvırcık saçlı kadın, iki odayı duvardan bir geçişle birleştiren odasında zar zor uyanacak. Uykuyu çok sevmesine rağmen sabah 09.30'daki dersine yetişebilmesi için 08.30 vapuruna binmesi gerekecek. Sağ tarafı tamamiyle duvara dayalı sıcak yatağından kendini sürükleyerek ayrılacak. Banyoya girecek, duşunu alacak, saçlarını köpükleyecek, daha da kıvırcık hale getirecek. Her günkü gibi şekillendirecek fakat her günkü gibi şekillenmeyecek saçları; fark etmeyecek.
Kahvaltısını edecek. Çayını, çantasını toparlarken soğutacak. O gün, belki de ilk kez, en sevdiği ayakkabılarına uymayacak biçimde giyindiğini fark edecek. Şaşıracak fakat aldırmaz bir dudak büküşünü hoşça kal gülümsemesine çevirip annesine yollayarak kapıyı çekecek ve çıkacak.

Gece boyu uykuyla uykusuzluk arasında yorulan yüzünü yıkamaya ve tıraş etmeye koyulacak genç, çilli ve güzel bir beden. Kızıl sakallarını düzeltip, kısılmış gözlerini açıp kapayacak. Kendine koyu ve sert bir kahve yapıp, pek de uyumadığı halde uyanmaya çalışacak. Kahvenin yanında yemek için mutfakta bulduğu bir parça simidi kemirirken, her gün nasıl da en az 8 saat, şaşmayan bir uyku uyuduğunu fark edip, şaşıracak. Arkadaşına ödünç aldığı ödüllü filmi ve kalın romanı teslim edip ardından da manzarada güzel bir kahvaltı etme planıyla dışarı çıkacak. "08.30 vapuruna binsem iyi olur herhalde," diyecek kendi kendine.

08.39; vapur iskelesi biraz boşalıp yeniden dolmaya başlayacak -08.30 vapuruna yetişemeyenlerle.

Kızıl kahve saçlı, kızıl sakallı erkek, nefes nefese ve koşarak iskeleye varacak. Sokağın başında yürürken rastladığı, teyzesinin sarışın arkadaşına sadece bir "günaydın" deyip geçmediği için kendi kendine kızacak.

Vapurda her sabah oturduğu, en sevdiği yeri boş bulamadığı halde boş bir yer bulup oturan kıvırcık saçlı kadın, iskeleden iyice uzaklaşmaya başlayan vapura bakanlara doğru bakacak.